Yürümek & Konuşmak

Herkesin sahip olduğu yürüyüş şekli birbirinden farklıdır. Uzaktan bakıldığı zaman yürüme tarzları arasında çok fazla fark yokmuş gibi gözükse de detaylı incelendiği zaman ufak detayların bütünde nasıl bir fark oluşturduğunu gözlemlememiz daha kolay hale gelir. Bazı insanlar uzun adımlar atar ve adımlarının yerle temasını tamamen keserek, hedeflenen yere temiz bir iniş yapmalarını sağlarlar. Bazıları ise adımlarının yerle temaslarını hiç koparmadan, ayaklarını yere sürerek yürürler. Kimisinin adımları kısadır, kimisinin uzun. Birbirini tekrar etme hızları da değişkenlik gösteren bir diğer parametre olarak kabul edilebilir. Kiminin adımları o kadar hızlı birbirini kovalar ki koşuyormuş gibi yürüdüklerini sanırsınız. Kimileri de adımlarını usulca atar, sakin ve telaşsız.
Bu farklılıkların göze en çok çarptığı anlardan bir tanesi ise iki insanın yan yana yürümeye başladığı andır. Hızlı yürüyen yavaşlar, yavaş yürüyen hızlanır ve ortalama bir hızda yürümeye başlarlar. İkisinin de alışık olmadığı bu yeni ritim iki tarafın da sabırlarını sınayan bir teste dönüşebilir. Bazen yavaş yürüyenin hızına ayak uydurmakta zorlanan kişi, kendini sabırsızlığın getirdiği fevrilik ile yavaş yürüyeni daha hızlı yürümeye zorlarken bulabilir. Aynı durumun tersi de mümkündür, yavaş yürüyen hızlı yürüyeni öyle yavaşlatır ki hızlı yürümek isteyip de yürüyemeyen kişi ayak uydurmakta zorluk çekerek yürümesine devam edebilir. İki insanın yan yana, bir uyum içerisinde yürümesi büyük bir iştir. Var olan farklılıkları göz ardı etmeyi başarıp, alışılmış olan düzenin dışına çıkıp, ortak bir harmoni veya kıvam tutturmak için fedakarlıklarda bulunmak sanıldığından daha zordur. Lakin bu beceri çoğu şeyde olduğu gibi öğrenilebilir bir şeydir. Bir şeyi öğrenmenin ilk basamağı ise öğrenilecek şeye karşı duyulan ihtiyacın farkına varmaktır. Duyulan bu ihtiyacı bir motivasyon motoru olarak kullanıp, öğrenme sürecinde yalın ayak kalmamayı başarabiliriz.
“Günün sonunda herkes yürüyor, ufak farklılıkların ne önemi var? Önemli olan davranışın işlev görmesidir.” Diyebilirsiniz. Fakat yürüme davranışında gözlemlediğimiz bu somut çeşitlilik hayatımızın bir diğer alanında da karşımıza çıkıyor: Konuşmak. Yürüme de olduğu gibi insanların konuşmaları da çeşitlilik gösterir. Kimisi çok fazla kelimeyi çok hızlı bir şekilde kullanmayı tercih ederken, kimi insan daha az kelimeyle daha sakin bir tavırla konuşabilir. Bazı insanlar kelimelerin temel elementi olan harflerin her birinin üzerine basarak konuşurken, bazı insanlar kelimelerde bulunan harflerin yarısını yutarak konuşabilir. Bu farklılıkların ise konuşulurken anlatılmak istenen meselenin veya verilmek istenen mesajın eksik, yanlış hatta anlaşılmamasına sebebiyet veren faktörlere dönüşmesi olasıdır. Yürüme örneğinde olduğu gibi iki insanın beraber konuşması da büyük bir iştir. Ortak paydayı bulabilmek her konuşan insana nasip olmaz. Aynı dili konuşan insanlar, birbirlerinin ritimlerine ayak uyduramadıklarından dolayı yan yana yürümeyi başaramaz yani anlaşamazlar.
Konuşma davranışında var olan farklılıklar yan yana yürüme davranışında olduğu kadar bariz olmadığından dolayı, taraflar bu çeşitliliği gözlemleyemeyebilir. Bilahare, bu bilinçsizlik sebebiyle konuşma esnasında yaşanan uyumsuzluğu göz ardı etme eğiliminde bulunurlar. “Karşı taraf konuşmaya devam ediyorsa anlaşılmışımdır!” inancı “Beraber yürümem gereken kişi yürüyorsa, yanımda yürüyordur.” Demeye benzer. Beraber yürümeniz gereken kişi yürüyordur ama bu yanınızda yürüdüğü olgusunu beraberinde getirmez. Arkanızda sizi takip ederken de yürüyordur fakat yanınızda değildir. Bu sebeple konuşan taraflar aralarındaki farklılıkları bir tarafa bırakıp, fedakarlıklarda bulunarak orta noktada buluşmaktansa, karşılıklı “zanlar” eşliğinde donatılmış konfor alanında anlaşılmamış bir şekilde kalmayı tercih ederler. Bu durum bir zaman sonra konuşabilen fakat anlaşılmayan, sesten ibaret olan iletişimlerin doğmasına sebebiyet verebilir.
Karşılıklı tarafların anlaşıldığı konuşmaların gerçekleşmesi, iki kişinin de güvenli alanı olan alışkanlıklarından sıyrılmasından geçiyor diyebiliriz. Anlaşılma arzumuz kadar karşı tarafı anlama arzumuzun olmasının konuşmalarımızda, yan yana yürüyebilen iki insanın sahip olduğu ahengi yakalamamıza vesile olabileceğini düşünmekteyim.
Psikolog Zahid Erkılıç