+90 850 308 31 93
altunizade@isavak.org
Altunizade Mah, Kısıklı Cad. NO:51 Üsküdar / İstanbul
Gençlik Dönemi
Ergenlik dönemi, kişinin gelişim evrelerindeki en önemli dönemlerden birisidir. Bedenen geliştiği gibi ruhunun ve karakterinin önemli bölümü burada oturur ve şekillenir. Çocuklukta daha çok ailesini ve çevresinde gördüklerini edinen genç artık kendine ait sorular sormaya başlar. Bu soruların çıkış noktası basit bir meraktan ziyade hayatı ve içindekileri sorgulamak, anlamı bulmak, neyi neden yaptığını anlamaya yönelik sorular olup kompleks ve içinden çıkılması zor konular içerir.
Ergenlik dönemi bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçtiği çetrefilli bir dönemdir. Çocukken birey ailesinin bedeninin bir uzvu gibidir. Sorumlulukları onunkilerle içli dışlıdır. Yemek, içecek, kalacak yer, doğru bilgiler, kültürel bilgiler dışarıdan içeriye doğru verilir ve bu bilgi tabiri caizse emilerek çocuğun bir parçası olur.
Öte yandan yetişkinlik, bir ayrışmanın sonucunda ortaya çıkan bireysellik ve ferdiyeti barındıran bir dönemdir. Bunları içerirken aileden bağsız ve kopuk bir ayrışmayı kastetmiyoruz. Onlarla bağlı, onların değerleri ile temas içerisinde ama doğru ve yanlışa dair bir filtre içeren, gelen bilgiyi doğru bir şekilde alabilmek ya da almamak için bir filtre kullanır insan yetişkinlik döneminde.
Baktığımızda ne kadar farklı iki dönem değil mi? Bunun arasındaki geçiş dönemi olan ama ne kadar geçiş dönemi olsa da başlı başına ayrı bir dönemdir ergenlik. Çocuklukta bir nevi ebeveynine ‘bağımlı’ olan çocuğun ‘bağlıya’ geçebilmesi için gerekli bir ayrışma dönemidir. Zahmetlidir ancak rahmetlidir de. Ferdiyetini kurmuş, sorumlulukları taşıyabilen bir yetişkin görmek istiyorsak aslında çocuğun ergenlik dönemindeki ayrışmalara kulak vermemiz gerekir.
Gençler neden konuşmaz?
Coğrafya üzerinden burayı benzetebiliriz; Kıtalar en özünde tektir, bölgeler ve topraklar bir aradadır. Zaman içerisinde çeşitli deprem, volkanik patlamalar ve daha birçok olay ile yeryüzünde harita değişmiştir. Bu değişim ile birçok kıta oluşmuş, bölgeler birçok yana dağılmış ve toprağın, suyun üzerinde çeşitlilik artmıştır. Daha sıcak, daha soğuk bölgeler, farklı çeşit bitkiler bölgeler ve topraklar ortaya çıkmıştır. Aralarında bulunan su çıktığı bölgelere göre ve tadına göre kendi iç dünyasında çeşitlenmiştir. Okyanuslar, denizler, tatlı sular, ırmaklar ve daha birçok şey.
Dünya üzerinde yaşayan insanlar deniz, ilerleyen zamanlarla hava yolculukları ile çeşitli ulaşım ve bizim dünyamızda iletişim yolları inşa ve icat etmişlerdir. Bu kırılmalar, çeşitliliği ve zenginliği beraberinde getirmiştir.
Ergenlik zor bir süreçtir, kendi içerisinde birçok tektonik deprem ve volkanik patlama barındırır. Yanındakilerin canının yanmasını bu durumlar tetiklese de aslında en çok ergeni yorar. O patlamalar en başında kendi içinde yaşanır. Ona basit bir şekilde ‘yerden çorabını kaldır’ dendiğinde ‘sen benim özel alanıma karışma’ şeklinde bir dönüt alabiliriz.
Sürecin kendisi bir kriz dönemidir. Geçişler belli kırılmalar ile meydana gelir. Bu tabloya baktığımızda ortaya çıkan depremler bizi kırıyor olsa da en başında depremin kaynağına zarar veren bir yerde olduğunu hatırlamak elzemdir. Bu depremi çocuk kendi içinde yaşar. Bedeni bir anda yetişkin bedenine dönmeye genişlemeye ve uzamaya başlamıştır ama ruhen hala birkaç gün önceki kendisidir. Kendi bedeni içerisinde bir oryantasyon sürecindedir. Kendini anlamaya, anlamlandırmaya ihtiyaç duyar. Kendi içindeki sesler o kadar yüksektir ki ona söylenen başka bir söz bardağı taşıran son damla etkisine sahip olabilir.
Ergen, yargılayıcı ve burnu havada görülebilir. Ancak gözlemlerimize dayanarak şunu diyebiliriz ki, ergenliğin iki önemli sınav duyguları öfke ve utanmaktır. Kendini kendi içinde yer bitirircesine tüketir, rezil olmaktan rezalet bir şeye dönüşmekten korkar. Kendi içindeki yargı mekanizması ile buna düşmemeye çalışırken kendini aslında kendisinden uzakta bir yerde bulabilir. Sessizliği de konuşması da kendisi için bir sorundur.
Ancak zahmetli olduğu kadar rahmet de içerir.
Konuşmak için neye ihtiyaç var?
Anne ve babalar (olağanüstü durumlar için şu an konuşmuyorum, onlara durumsal yorumlar yapmak daha doğru olur) çocuklarını yanlıştan korumak için birçok öğüt verme, durdurma, uyarma ihtiyacı içerisinde kendilerini hissedebilirler. Bunu hissetmeleri doğal ve insanidir ancak ergenlik yapı itibari ile her doğruyu ‘direkt al ve uygula’ gibi bir dönem değildir. Ona emir verenden ziyade bir rehbere ihtiyaç duyar. İlişki kurduğu, bağını hissettiği ve sevgisi ile gerçekten orada olduğunu hissettiği birisine ihtiyaç duyar. Buradaki beklediği ebeveyn rolü artık sadece ona sınırları ve yapılacakları söyleyen birisi değil, o düşünürken sıkıştığı yerde ona alan açarak yol gösterecek bir rehberdir. Onları sık bir şekilde uyarmak, yorucu bir şekilde öğüt vermek bağı zedeler ve o ilişkiden uzaklaştırır. Sorumluluk odaklı bir ilişkiden ziyade ‘kişi’ odaklı bir ilişki ararlar. Ebeveynlerinin sorumluluklardan önce kendileri için orada olduklarını görmeye ihtiyaçları vardır.
Kendilerini ırgaladıkları ve yüklendikleri bu dönemden geçerken en büyük ihtiyaçları bir eşlikçidir. Onların doğruyu ararken onları sahici bir şekilde empati ile dinleyen, duyan, anlayan insanların dinlemelerine ihtiyaçları vardır. Zorlandıkları bu duygularda ona alan açan bir büyüğe ihtiyaç duyarlar.
Onların anlaşılmaya ihtiyaçları vardır. Yanlış yapsalar dahi, onları duyan kişilere ihtiyaçları vardır.
Kendi içsel sorgulamalarında onlara fevri bir yanıtı vermeden hikmet ve sabırla dinleyecek rehberlere ihtiyaçları vardır. Dini, felsefi, politik noktalara yönelik soruları ve fikirleri olabilir. İç dünyası olan evindense dış dünyaya yönelik merakı artar. Bu noktada hayranlık duyabileceği ve onu anlayan, fikrine ‘sen küçüksün’ demeden değer veren Rehberlere ihtiyaç duyar. Onun gözünün içine bakan, evinde ağırlanan bir misafirmişçesine değer gördüğünü hissetmeye ihtiyacı vardır.
Genç nerede anlaşıldığını, duyulduğunu hisseder, değer görürse orayı sever ve oraya kendi köklerini atmaya başlar. Mevzu aynı fikir ve düşünceden olmak bile değildir. Bu kendini ırgaladığı o iç dünyasında bir panzehir gibidir.
Onunla konuşmaya ben ne kadar hazırım?
Genç içsel ırgalamalarını sık sık dış dünyaya da yansıtır ve çevresindekileri de istemeden kırar. Onun ile iletişime geçtiğinizde size sert sözlerle yaklaşabilir. Söz ettiğiniz kelimeyi önünüze çok daha farklı bir ürün olarak sunabilir. Ebeveyn, bu sözlerin kaynağının en başında gencin kendisine gittiğini kendisine hatırlatmalı. Çocuk en başında kendine yüklenmektedir. Dışarıya yansıtmaz ancak gencin kendisi de bu denli öfke ile cevap vermekten memnun değildir.
Ebeveyn çocuğunun bu öfkesini kişisel almamalı, bunun birkaç senelik bir süreç olduğunu hatırlatmalıdır kendisine. Bu süreçte pedagojik bir eksiğini hissederse kendisini derinleştirmeli, hikmet sahibi arkadaşları ve rehberlerle bir arada olup kendisini geliştirmelidir.
Çocuğunun soruları zor olacaktır. Kendisini hem onun sorularına hem de iletişim kanalına göre hazırlamalıdır. Herkesin iletişim dili, kanalı, hatta sevgi dili farklıdır. Çocuğunun iletişim ve sevgi dilini incelemeli, kendi iletişim dilini gözlemlemelidir. Çocuğunun manen tatlı istediği ve ihtiyacı olduğu yerde tuzlu bir yemek vermekte ısrar etmesi yardımcı olmayacaktır.
‘’Nasıl davranmalıyım’’ yerine kendisine ‘’nasıl davranıyor olsam içim rahat eder’’ şeklinde sorması ebeveynin kendisi için daha sahici olabilir. Her aile ve birey biriciktir. Başkasının doğruları ve kuralları size uymayabilir.
Gözlemimize göre, birçok ailede öfke, hüzün, kaygı gibi duyguları tanımakta ve duygu düzenleme becerilerine yönelik eksiklikler görmekteyiz. Ebeveynin bu yönünü geliştirmesi iletişimi geliştirecek ve bu iletişim dilini içselleştirmesine yardımcı olacaktır.
Bizim neye ihtiyacımız var?
Ebeveynler bu dönemlerde çocuğunun ve durumun neye ihtiyacına bakarken kendilerinin neye ihtiyacı olduğunu sık sık atlarlar. Bu çocuk sizin ilk belki iki ya da üçüncü çocuğunuz. Ebeveynlik önemlidir ancak mükemmel ebeveynlik diye bir şey yoktur. Hatalar meydana gelebilir ama önemli olan o hatadan çıkabilmektir. Hata yapılması üzerine kendinizi ya da çocuğunuzu etiketlemeniz kimseye yardımcı olmayacaktır.
Birçok ebeveyn sorunun kaynağını ararken işin içinden çıkmakta zorlanır. Çocuğunun ne istediğini, daha da özünde neye ihtiyacı olduğunu anlayamaz. Bizim, yeniden kendi ergenliğimizi hatırlamamıza ihtiyacımız var. Bizim neye ihtiyacımız vardı, neler gerçekleşti? Kendi ergenliğimizi anlamak çocuğumuza yardımcı olacak ve ayrıca bize yol gösterecektir. Biz ebeveynler olarak onların belli sorumluluklarını alıyor olsak da, insan olarak onlarla denkliğimizi fark etmeliyiz. Eşlikçilikte bir ferdin diğeriyle benzer hataları yapabileceğini de kişinin kendine hatırlatması gerekir.
Psk. Aynur ADİLOĞLU